Edebiyatı, müziği, tarihi yapıları, farklı insanlar tanımayı seviyorsanız hemen yanı başımızdaki İran, sizler için oldukça iyi bir seçenek olacaktır.
İran’a trenle giriş yapmak istediğim için önce Van’a gideceğim. Erken saatlerde ulaşacağım Van’da saat 21:00’deki trenimi bekleyene kadar tarihi yerleri gezmeyi planlıyorum.
Giriş
1-VAN
2-İRAN’A GİTMEDEN ÖNCE BİLİNMESİ GEREKENLER
İran’a nasıl gidilir?
İran’da nasıl giyinmeli?
1 Tl kaç Tümen?
İran’da Ulaşım
SIM Kart ve İnternet
İndirmeniz Gereken Uygulamalar
3-TEBRİZ
4-TAHRAN – 1
5-İSFAHAN
6-ŞİRAZ
7-TAHRAN – 2
8-NOTLAR
İran’da Ne Yenir?
Ne Kadar Harcadım?
İran’da Günlük Yaşam
Müze ve Tarihi Mekan Ücretleri
Sabah 06:35’te Pegasus’un PC2500 numaralı Van uçağı ile yola çıkıyorum.
VAN
Yaklaşık 2 saat süren yolculuğumun ardından saat 08:30’da Van Ferit Melen Havalimanı’na ulaşıyorum.
Şehir merkezine gitmek üzere havalimanı çıkışındaki 351 numaralı otobüse biniyorum ve şoföre 3,5 TL ödeme yapıyorum. Van’da belediye otobüslerine nakit ödeme yapabiliyorsunuz.
Otobüsten indiğimde yaptığım ilk iş kahvaltı salonu aramak oluyor. Güzel bir kahvaltı salonu bulmak için Tripadvisor’a girip yüksek puanlı kahvaltı salonlarını araştırıyorum.
Van Kahvaltısı
Tripadvisor’daki araştırmalarım sonucunda Bak Hele Bak Yusuf Konak isimli bir kahvaltı salonu buluyorum. Otobüs’ten indiğim yerden yaklaşık olarak 10 dakika yürüyerek salona ulaşıyorum.
Siparişimi verirken yumurtamı nasıl istediğimi soruyorlar. Seçenekler ise, sahanda, haşlanmış ve sucuklu yumurta, sade ve peynirli omlet ve menemen. Ben sade omlet istiyorum ve yukarıda gördüğünüz kahvaltımı yaparken, sade omletim hazırlanıyor. Sınırsız çayın da dahil olduğu kahvaltı 25 TL’lik fiyatıyla benim için oldukça doyurucu oluyor. Ancak, sonradan yaptığım araştırmalarda Van şehir merkezin dışında çok daha güzel kahvaltı yerleri olduğunu öğreniyorum.
Kahvaltımı yaptıktan sonra garsona, merkezden yaklaşık 50 km mesafede bulunan Akdamar Adası’na nasıl gideceğimi soruyorum. Garson, Gevaş-Akdamar minibüsleriyle gidebileceğimi, ancak bu minibüse binmek için de başka bir minibüse binmem gerektiğini söylüyor. Ancak ben bunların hiçbirini yapmıyorum ve otoyola çıkıp otostop çekiyorum.
Akdamar Adası
Otostopla Gevaş’a ulaşıyorum. Gevaş’taki Akdamar iskelesinden gidiş-dönüş 15 TL karşılığında feribota binip Akdamar’a doğru yola çıkıyorum.
Müze kartımı görevliye gösterip adaya giriş yapıyorum. Adaya giriş için müze kartınız yoksa 5 TL ödeme yapmanız gerekiyor.
Van Gölü’ndeki dört adadan biri ve asıl adı Ahtamara olan Akdamar Adası’nda, Ermeniler tarafından 9. yüzyılda yapılmış olan Kutsal Haç Kilisesi bulunuyor.
Adanın güneydoğusuna kurulmuş olan Kutsal Haç Kilisesi, Vaspurakan Kralı I. Gagik tarafından 915-921 yılları arasında Keşiş Manuel’e yaptırılmış.
Kilisenin kuzeydoğusundaki şapel 1296-1336 tarihlerinde, batısındaki jamaton 1763 tarihinde, güneyindeki çan kulesi 18. yüzyıl sonlarında ilave edilmiş.
İlk yapıldığında saray kilisesi olan yapı, sonradan manastır kilisesine dönüştürülmüş. 2007 yılında geçirdiği restorasyondan bugüne kadar anıt müze olarak hizmet veriyormuş.
Akdamar Efsanesi
Akdamar Adası ile ilgili Ermeni bir kızla, kürt bir gencin aşkını anlatan hüzünlü bir efsane var. Size kısaca bu efsaneyi anlatayım: 10. yüzyılda adada yaşayan Ermeni keşişin kızı Tamara çok güzelmiş. Bütün Vanlı gençler Tamara’nın peşindeymiş. Ancak, Tamara kalbini, Vanlı bir Kürt gence kaptırmış. Gece olduğunda Tamara, sevdiğine gaz lambası ile işaret verir, genç de yüzerek adaya, sevdiğinin yanına gidermiş. Tamara’nın babası bu durumdan rahatsızmış ve fırtınalı bir gecede, kızı yerine gaz lambasıyla Vanlı gence işaret vermiş. Genç, böyle bir havada sevdiğinin kendisine işaret vermesine şaşırmış ancak yine de Van Gölü’ne girerek adaya doğru yüzmeye çalışmış ve fırtınaya dayanamayıp son nefesini “Ah Tamara” sözleriyle vermiş.
İşte adanın isminin de buradan geldiği söylenir.
Akdamar Adası’nın etrafında biraz dolaşıyorum.
Adanın her yerinden Van Gölü’nün eşsiz manzarasının keyfini çıkarabilir, yaz aylarında adadan Van Gölü’ne girebilirsiniz.
Ve adada bu şirin arkadaşlarla sohbet edebilirsiniz.
Adanın içinde aperatif bir şeyler yiyebileceğiniz ve içebileceğiniz kafeterya mevcut.
Adada tanıştığım Aydınlı çiftle (isimlerini unuttum ne yazık ki) birlikte Van’a dönüyoruz ve Van Kalesi’ne doğru yürüyoruz.
Van Kalesi
İlk olarak Urartu Kralı I. Sarduri tarafından İÖ 9. yüzyılda kurulan kaleden Osmanlı’ya kadar Pers yazıtlarından başka bir şey gelmemiş.
Yukarı kale, doğu tarafındaki sur ve kuleler, kuzeybatıdaki kale giriş kapısı, tahkimat ve diğer beden duvarları, Süleyman Han Camii ve minaresi ise Osmanlı zamanından kalmış.
Osmanlı zamanında kale, sadece askeri amaçla kullanılmış ve asıl şehir, kalenin güneyine kurularak şehrin etrafı surlarla çevrilmiş.
Kale, 1915’teki Osmanlı-Rus savaşlarından sonraki tahrip olmuş haliyle günümüze kadar ulaşmış.
Biz kalenin girişini bir süre bulamadığımız için kalenin arkasından dolaştık. Burada bize küçük sinekler eşlik ettiler sağ olsunlar. Sineklere rağmen keyifli bir yürüyüştü.
Van Kalesi’ne çıktığınızda, tıpkı Atina’daki Akropolis gibi, şehrin her yerini yukarıdan görebiliyorsunuz.
Oldukça uzun olan kalenin üzerinde de bayağı yürüyoruz.
Van Gar
Aydınlı arkadaşlarımla kalede yaklaşık 3 saat geçiriyorum. Daha sonra onlardan ayrılıp Tebriz’e gitmek için Van Gar’a gidiyorum.
Garda görevli iki memurdan başka kimse yok. Görevli memura daha önce Sirkeci Garı’ndan 12,30 €’ya aldığım bileti gösteriyorum. Yurt dışı çıkış pulunu da 15 TL karşılığında bu memurdan alıp pasaportuma yapıştırıyorum. (Eğer Kapıköy Gümrük Kapısı’nı kullanarak İran’a geçecekseniz, yurt dışı çıkış pulunuzu önceden almanızı tavsiye ederim.)
Nihayet saat 21:00’de trene biniyorum. Trende benden başka sadece bir yolcu var. Evet bu koskoca tren, Van’dan Tebriz’e sadece iki yolcu için gidiyor.
Trendeki diğer yegane yolcu Mesut’la ayrı kompartmanlara yerleşiyoruz. Trendeki görevli, Vanlı çocuklar trene taş attıkları için Van’dan çıkana kadar ışıkları kapatmamız ve yatağa uzanmamız gerektiğini söylüyor. Hakikaten Vanlı çocuklar Van’dan çıkana kadar treni taşlıyorlar. Neyse ki, herhangi bir aksilik yaşamadan, sağ salim Van’dan çıkıp Kapıköy’e doğru ilerliyoruz. Gün içinde Van’da çok yorulduğum ve bir önceki gece az uyuduğum için ranzaya uzanıp sınıra kadar uyuyorum.
Gece yarısı Kapıköy’e ulaşıyoruz. Önce Türk tarafındaki, daha sonra İran tarafındaki pasaport kontrolünden geçiyoruz. Ancak ilginçtir ki, iki tarafta da kimse çantamızı kontrol etmiyor. Bu pasaport kontrol işlemleri bir saat kadar sürüyor. Ek bilgi olarak, trende bir restoran bulunmuyor arkadaşlar, sadece kahvaltı için size bir paket veriyorlar. Bu yüzden yanınıza yiyecek almanızı tavsiye ederim.
İRAN’A GİTMEDEN ÖNCE BİLİNMESİ GEREKENLER
İran bölümüne geçmeden önce, İran’a gitmeden önce bilmeniz gerekenleri belirtmek istiyorum.
İran’a Nasıl gidilir?
İstanbul’dan Tehran, Tebriz, Şiraz, İsfahan ve Meşhed’e direkt uçuşlar var. Bunun dışında her salı günü saat 21:00’de Van’dan Tebriz’e tren gidiyor.
İran’da Nasıl Giyinmeli?
İran’da erkeklerin diz üstü şort giymeleri yasak. Bu yüzden yanınıza şort almayın. Bunun dışında erkekler için herhangi bir yasak yok. Geldik asıl önemli olan İran’da kadınlar nasıl giyinmeli sorusuna. Aslında, Türkiye’den gördüğümüz kadar katı değiller. Vücut hatlarınızı belli etmeyecek, kol ve bacaklarınızı kapatacak şekilde giyinmelisiniz. Yani uzun kollu t-shirt, uzun etek ya da tunikle birlikte pantolon giyebilirsiniz. Saçınızı ise tamamen örtmeniz gerekmiyor. Sadece yarısına kadar bir şal ya da eşarp ile kapatmanız yeterli. İran’a girer girmez bu kurallar geçerli sayıldığı için, uçakla İran’a gidecekseniz, uçaktan inmeden kurallara uygun bir şekilde giyinmiş olmanızı öneririm.
1 Tl kaç Tümen?
İran 2017 yılında bakanlar kurulu kararı ile paralarından bir sıfır atarak, Riyal olan para birimini Tümen olarak değiştirdi. Böylece, 1000 Riyal 100 Tümen olarak değişti. İşte İran’da bir müddet kafanızı en çok karıştıracak konu bu olacak. Çünkü Tümen diye bir para yok. Elinizdeki paranın üzerinde Riyal yazıyor. Siz bir yerde ödeme yaparken paradan bir sıfır atarak düşünüyor ve öyle ödeme yapıyorsunuz. Örneğin, bir restoranda döner yediğinizi ve 15,000 Tümen hesap geldiğini varsayalım, siz ödemeyi 150,000 Riyal olarak yapacaksınız.
İran seyahatinizi mali açıdan planlarken Google’daki kurları dikkate almayın. Zira, İran Hükümeti, Ağustos 2017’den itibaren 1 Dolar’ı 4,210 Tümen’e sabitlemiş durumda. Ancak serbest piyasada 1 Dolar’a 18,000, 1 Türk Lirası’na 3,000 Tümen alabiliyorsunuz. Yani, Google kurları ile serbest piyasa arasında 4 kat fark var. Siz Google kurlarına göre maliyet hesaplarsanız gerçekçi olmayacak ve size pahalı gelecektir.
Ambargo sebebiyle, İran’da Mastercard, Visa ve Amarican Express kullanılamıyor. Dolayısıyla yeterli miktarda nakit bulundurun.
İran’da Ulaşım
Taksi
İran’da benzinin litresi 1,000 Tümen, yani yaklaşık 30 kr. olduğu için, taksi fiyatları da çok ucuz. İran’da sarı renkli taksiler, bizdeki dolmuşlar gibi çalışıyor. Aynı yöne giden insanları alıyorlar. Bunun dışında ise aracı olan herkes taksicilik yapabiliyor. Bu yüzden, yürürken sürekli birileri yanınızda durup size taksi ihtiyacınızın olup olmadığını soracaktır. Sarı taksilere paylaşımlı olduğu için 10 ile 50 kr, paylaşımlı olmayan taksilere ise gideceğiniz mesafeye göre 1 ile 10 TL arası ödeme yapıyorsunuz. Dünya’nın her yerinde olduğu gibi İran’da da sizi dolandırmaya çalışan taksiciler olacaktır. Bu yüzden taksiye binmeden önce muhakkak pazarlık yapın. Ya da telefonunuza Uber’e benzeyen bir uygulama olan Snapp isimli aplikasyonu indirin.
Toplu Taşıma
İran’da toplu taşıma ücretleri inanılmaz ucuz. Metro ve şehir içi otobüs için ödemeniz gereken tutar 500 Tümen, yani 12 kr. Metro ve otobüslerin arka kısımları kadınlar için ayrılmış durumda. Bu bölümde sadece kadınlar ve çocuklar seyahat edebiliyorken, otobüsün ve metronun ön tarafı düşünüldüğü gibi sadece erkekler için ayrılmış değil. Bu bölümde kadınlar ve erkekler birlikte seyahat edebiliyorlar.
Şehirler Arası Ulaşım
İran içinde otobüs, tren ve uçak kullandım. Hepsi de oldukça ucuz seçenekler. Şehirler arası vip denilen ve bizdeki otobüslerden çok daha rahat olan otobüslerin ortalama fiyatı 40,000 Tümen (14 TL), yataklı kompartmandan alacağınız tren bileti yaklaşık 80,00 Tümen (28 TL) Uçak biletleri ise (Şiraz’dan Tahran’a uçtum) ortalama 180,000 Tümen (60 TL)
SIM Kart ve İnternet
Ben SIM kartı, Tebriz’de Irancell isimli firmadan aldım. 15 gün süresi olan ve içinde 5 gb internet bulunan SIM kart için 45,000 Tümen (15 TL) ödedim. 10 gb interneti olan bir hat satın almak isterseniz 55,00 Tümen ( 18,25 TL) ödemeniz gerekiyor.
İndirmeniz Gereken Uygulamalar
Vpn
İran’a gitmeden önce telefonunuza muhakkak bir vpn aplikasyonu indirin. Zira, Facebook, Youtube, Telegram gibi uygulamalar yasaklı.
Snapp
Snapp isimli uygulama taksi kullanımı için oldukça iyi. Zira, Snapp üzerinde gideceğiniz noktayı seçip taksi çağırıyorsunuz ve uygulama taksiciye ne kadar ödemeniz gerektiğini söylüyor. Böylece, taksici tarafından dolandırılma olasılığınız ortadan kalkmış oluyor.
Couchsurfing
Couchsurfing isimli uygulamayı indirip, kayıt olmanızı da tavsiye ederim. Coucsurfing’e kısaca konukseverlik ağı diyebiliriz. Uygulama üzerinden konaklamak istediğiniz şehirde evinde kalmak istediğiniz kişilere mesajınızla birlikte istek gönderiyorsunuz. İsteğinizi kabul eden kişinin evinde ücretsiz olarak konaklıyorsunuz. İstek göndermenin dışında uygulama üzerinden Public Trip oluşturup seyahatinizle ilgili bir yazı yazarsanız, o şehirdeki / ülkedeki bütün Couchsurfing kullanıcıları seyahat planınızı görüp evlerinde kalmanız için size davetiye gönderebiliyorlar.
Couchsurfing kullanıcları arasında en misafirperver olanlar İranlılar olabilir. Zira, istek gönderdiğim neredeyse herkes isteğimi kabul etti. Ayrıca, seyahat planı oluşturduğum için istek göndermediğim birçok insan evlerinde kalmam için bana mesaj gönderdi. Özellikle İran gibi mistik ve kültürü yüksek olan ülkelerde, insanların yaşamanı anlamak için en iyi yöntemlerden biri onların evinde kalmak, onlarla zaman geçirmek. Bu yüzden İran için Couchsurfing kullanmanızı şiddetle tavsiye ederim.
TEBRİZ
Yerel saat ile 07:00’de Tebriz’e ulaşıyoruz.
13 milyon kişi ile dünyada en çok Azerinin yaşadığı ülke olan İran’ın en büyük Azeri nüfusuna sahip şehri Tebriz’deyiz. Türk nüfusunun bu denli fazla olması sebebiyle burada hiç yabancılık çekmeyeceksiniz. Zaten misafirperver olan halk, Türkiye’den geldiğinizi öğrendiğinde size daha da yakın davranacak. Ayrıca, İngilizce konuşmamanızı tavsiye ederim. Çünkü, “Madem Türksün neden İngilizce konuşuyorsun.” gibi bir tepkiyle karşılaşabilirsiniz.
Trende tanıştığım Mesut’la birlikte yaklaşık 5 km yürüyoruz ve Gulastan Baghi isimli parka ulaşıyoruz.
Gulastan Baghi (Golestan Garden)
Gulastan Baghi, Tebriz’in en eski parkı olarak kabul ediliyormuş.
Genç yaşlı birçok insanın sabah sporu yaptığı parkın tam ortasında fotoğrafta gördüğünüz Türk İslam alimi ve mutasavvıf Şems Tebrizi için yapılmış anıt bulunuyor.
Parkta oturup trende bize verdikleri paketlerimizi açarak kahvaltı yapıyoruz. Bir döviz bürosunda paralarımızı Tümen’e çevirdikten sonra sim kart almaya gidiyoruz. Irancell’den 5 gb internet paketi bulunan bir SIM kart alıyorum ve kart için 45,000 Tümen (15 TL) ödüyorum.
SIM kart aldıktan sonraki durağım Tebriz Çarşısı oluyor.
Tebriz Çarşısı
Tebriz, İpek Yolu üzerinde yer aldığı için tarih boyunca zengin bir ticaret merkezi olmuş. Tebriz Çarşısı da bu zengin ticaretin, şehirdeki en canlı yaşandığı yermiş.
Dünyanın en büyük kapalı çarşılarından biri olan Tebriz Çarşısı, Temmuz 2010 yılında UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ne alınmış.
Amir Çarşısı (altın ve mücevher kısmı), Muzafferiye (halı kısmı), ayakkabı çarşısı ve çeşitli alt çarşılardan oluşan büyük bir ticaret merkezi olan yapının tarih boyunca en hareketli zamanı ise, Tebriz’in Safevi Devleti’nin başkenti olduğu 1500’lü yıllarmış.
Şehir, başkent unvanını kaybetse de, Tebriz Çarşısı ticari ve ekonomik merkez olarak önemini korumuş. Günümüzde Tebriz’de çok sayıda modern mağaza ve alış-veriş merkezi olmasına rağmen, çarşı sadece Tebriz’in değil bütün Azerbaycan’ın ticari merkezi olmayı sürdürüyormuş. Ayrıca çarşı içinde, döviz bozdurabileceğiniz ve “Black Bazaar” olarak da bilinen bir alan bulunuyor.
Arg Kalesi
Sonraki durağımız şehir merkezinde bulunan, Arg-e Alishah, Alishah, Arg Kalesi ve Mescidi Ali-Shah da olarak bilinen sur ve şehir duvarı kalıntıları oluyor. Tebriz’de karşılaştığımız emekli bir İngilizce öğretmeninin söylediğine göre; kale eskiden şehrin en uzak yerlerinden bile görülebiliyormuş.
Yapı ilk olarak 14. yüzyılda türbe olarak inşa edilmiş. Ancak, inşaat sırasında mozole çatısı çökmüş ve inşaat durdurulmuş. Daha sonra İran-Rus savaşlarının patlak vermesinin ardından (1804-1813 ve 1826-1828) hızlı bir şekilde yeniden inşa edilmiş. Bu esnada, topların imalatı için döküm fabrikasının yanı sıra bir askeri merkez, birlikler için yeni baraka ve küçük bir saray inşa edilmiş.
Yirminci Yüzyılın sonlarına doğru kalenin hemen yanına Imam Khomeini Mosalla isimli bir cami inşa edilmiş.
Gök Mescid
Tebriz’in en önemli yapılarından biri olan Gök Mescid, mavi çinilerinden dolayı halk arasında Mescid-i Kebud (Mavi Camii) olarak da biliniyormuş. Mescid, 15. yüzyılda Karakoyunlu hükümdarı Cihan Şah tarafından mimar Muhammed et-Bewab’a yaptırılmış.
Giriş bölümündeki çini kitabesinin büyük bir kısmı yok olmuş. Ancak, süslemeler arasında yer alan mimarın ismi hala okunabiliyor.
Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, Cihan Şah’ı öldürüp Karakoyunlu saltanatına son vererek Tebriz’e girmiş. İnşası yarım kalan Gök Mescid ise, Uzun Hasan’ın oğlu Ebu Muzaffer Yakub Bahadır Han’ın hükümdarlığı sırasında, Han’ın karısı Cihan Şah ve kızı Saliha Hatun’un çabaları ile tamamlanmış.
Tamamen tuğladan inşaa edilmiş olan caminin dışı zengin çini mozaik ve renkli sır tekniğinde çinilerle kaplanmış ve adını da buradan almış. Cami, 1922’den günümüze kadar bir takım onarım görmüş.
Gök Mescid, Büyük Selçuklu dönemi mimarisini bir adım ileriye taşımış ve Anadolu Türk mimarisi ile aradaki bağlantıyı sağlayarak Osmanlı mimarisindeki erken yapılar için bir basamak teşkil etmiş.
Gök Mescid’in ardından El-Gölü’ne gitmek üzere metroya biniyoruz.
Yazımın başında da bahsettiğim üzere, metro ve otobüslerde kadın ve çocuklar için ayrılmış bir bölüm bulunuyor.
El-Gölü
15 dakikalık bir metro yolculuğunun ardından El-Gölü’ne ulaşıyoruz.
Parkın ne zaman kurulduğu belli değil, ancak ilk olarak tarımsal amaçlı su kaynağı olarak kullanıldığı biliniyormuş.
Kaçar Hanedanlığı döneminde yazlık saray olarak kullanılan park, Pehlevi devrinde yeniden düzenlenmiş.
Parkın içinde 12 metre derinliğinde bir havuz bir de saray bulunuyor. 1979 İran Devrimi’ne kadar ismi Şahgoli olan parkın ismi, devrimden sonra El-Gölü olarak değiştirilmiş. Ancak halk hala bu parka Şahgoli diyormuş.
Metro ile şehir merkezine döndükten sonra Mesut’a ortak kullanım banyolu bir misafirhane buluyoruz. Mesut misafirhane için 30,000 Tümen (10 TL) ödüyor. Mesut’un kaldığı misafirhanede duş aldıktan sonra Snapp uygulaması üzerinden taksi çağırıp Tahran’a gitmek üzere tren istasyonuna gidiyorum. Taksi’ye 4,000 Tümen (1,4 TL) ödüyorum.
Saat 17:45’de Tahran’a doğru harekete geçen trende aynı kompartımanda yolculuk yaptığım bu tatlı dede torun ile tanışıyorum.
Dört kişilik yataklı kompartıman için 79,500 Tümen ödüyorum.
(Tebriz – Tahran Treni)
Ve ikinci gece üst üste geceyi bir tren kompartımanında geçiriyorum.
TAHRAN -1
Sabah 06:00 gibi Tahran’a ulaşıyorum.
Tahran Garı’nın hemen yanında metro istasyonu var. Bu metroyu kullanarak Tahran’nın birçok noktasına gidebilirsiniz.
Saat 08:00’de, Couchsurfing üzerinden tanıştığım, beni akşam evinde ağırlayacak ve Tahran’da bana eşlik edecek olan Mahsa ile buluşacağım. İki saat vaktim olduğu için metro kullanmayı değil, yürümeyi tercih ediyorum.
40-45 dakikalık yürüyüşün ardından Tahran Şehir Parkı’na ulaşıyorum. Parkın içinde bir de hayvanat bahçesi mevcut.
Bu arada: HAYVANAT BAHÇELERİNE HAYIR!!!
Saat 08:00’de Mahsa ile parkta buluşup kahvaltı yapabileceğimiz bir yer arıyoruz. İran, kahvaltı kültürü açısından bizim kadar zengin değil.
İki omlet ve iki çay için 10,000 Tümen (3,5 TL) ödeme yapıyoruz.
Gülistan Sarayı
Kahvaltının ardından Gülistan Sarayı’na yürüyoruz.
Bugün İran için özel bir gün olduğundan bütün müzelere ve tarihi mekanlara girmek ücretsiz. Diğer günlerde ise müzeler ve tarihi bölgeler için giriş fiyatı ortalama 15,000 Tümen (5 TL).
Gülistan yani Gül Bahçesi Sarayı, Safeviler’in ikinci hükümdarı I. Tahmasb döneminde kale olarak inşa edilmiş. Daha sonra Zendler burayı saraya çevirmiş. Ardından, Kaçarlar ve Pehleviler döneminde yaklaşık 400 yıl süren bir restorasyon sürecinden geçmiş.
İlk hali kerpiçten olan eser, en büyük değişimini Kaçar Hanedanlığı döneminde yaşamış.
19. yüzyılda Kaçar Hanedanlığı’nın yönetim üssü olmasının yanı sıra, sanat üretim merkezi olarak da kullanılan saray, bu sayede Kaçar Hanedanlığı’nın sanat ve mimarisinin kaynağı ve merkezi olmuş.
UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan saraydaki aynalı salon, günümüze kadar bozulmadan gelmiş. Bu salonda Rıza Şah’ın ve Muhammed Rıza Pehlevi’nin töreni yapılıyormuş.
Gülistan Sarayı’ndaki önemli yapılar şu şekilde; Şems-ül İmare (Güneş Binası), Takht e Marmar (Mermer Taht Salonu), Talar e Salam (Salam Salonu), Negar Khaneh (Müze Salonu), Talar e Ayaheh (Aynalı Salon), Howz Khaneh (Havuz Odası), Khalvet e Karim Khani (Kerim Hanlı Halveti), Talar e Adj (Fildişi Binası), Talar e Brelian (Berelyan Binası), Emarat e Badgir (Badgir Binası), Talar e Almas (Elmas Salonu), Abyaz Palace (Ebyez Sarayı). Bunların dışında müştemilat gören birkaç tane ek binalar var.
(Gülistan Sarayı)
(Gülistan Sarayı)
(Gülistan Sarayı)
Gülistan Sarayı’nı gezdikten sonra, sarayın bahçesinde bulunan otantik bir kafede Türk kahvesi içiyoruz. Kafenin atmosferi oldukça güzel ancak kahve pek iyi değil.
Kahvemizi içip biraz dinlendikten sonra İran Ulusal Müzesi’ne gidiyoruz.
İran Ulusal Müzesi
Bir arkeoloji ve tarih müzesi olan İran Ulusal Müzesi 1937 yılında açılmış.
Müzeyi oluşturan iki binadan birinde İslamiyet öncesi döneme ait eserler sergilenirken, diğerinde İslamiyet sonrası döneme ait eserler sergileniyor.
(İran Ulusal Müzesi)
Ulusal Müze’den çıkıp, bir kahve molası veriyoruz.
Tahran Çarşısı
Kahve içtikten sonra, Tahran Çarşısı’na giriyoruz. Yaklaşık 10 km uzunluğu Tahran Çarşısı’nın tam olarak ne zaman yapıldığı bilinmiyormuş.
Perslilerin İslamiyete geçmesinden sonra yapıldığı düşünülen Tahran Çarşısı, Safeviler döneminde büyümüş.
Üç gündür yollarda olduğum ve son iki gecedir trende uyuduğum için oldukça bitkin hissediyorum. Bu yüzden, Tahran Çarşı’sında fazla kalmadan eve geçiyoruz.
Eve geldikten sonra güzel bir duş alıp birkaç saat uyuyorum.
Uyandıktan sonra Mahsa’nın arkadaşı Mahdi’nin yaptığı ev yapımı şarap eşliğinde Türk ve İran kültürleri hakkında lezzetli bir sohbete dalıyoruz.
Bu güzel sohbetin ardından sabaha kadar tekrar uyuyup, üzerimdeki yorgunluğu atıyorum.
Darband
Sabah erkenden uyanıp kahvaltı için Darband’a geliyoruz.
Darband, Farsça’da dağın kapısı anlamına geliyormuş. Tahran’nın kuzeyinde yükselen Tochal Dağı’ndaki oldukça popüler olan trekking parkurunun başlangıcı olan Darband’da, dağ sporları için hazırlık yapan birçok kişiyi görebilirsiniz. Ayrıca, Füruğ Ferruhzad’ın kabri de Darband bölgesindeki bir mezarlıkta yer alıyor. Ancak, kabir ziyarete kapalı olduğu için Füruğ’a gidemedim.
Darband, trekking ve tırmanış yapacak olan sporcuların başlangıç noktası olmasının yanı sıra, birçok kafe ve restoranın olduğu, kahvaltı yapmak için popüler bir yer. Biz de bir restorana kahvaltı için oturuyoruz.
Ve kahvaltıda tabii ki omlet var. Üç omlet ve üç çay için 36,000 Tümen (12 TL) ödüyoruz.
Kahvaltımızı yaptıktan sonra Sadabad’ın içinde bulunan ve Shahvand House olarak da bilinen Green Palace’a (Yeşil Saray) gidiyoruz.
Kaçarlar ve Pehlevi Hanedanı tarafından 3000 dönümlük arazinin üzerine kurulmuş olan Sadabad Kompleksi’nin 1800 dönümünü doğal ormanlar, pınarlar, yeraltı şebekeleri ve bahçeler oluşturuyormuş.
Fazla vaktimiz olmadığı için toplam 17 saray bulunan kompleksin içindeki en önemli saraylardan olan Green Palace’a gidiyoruz.
Green Palace
Eski adı Şehvend Sarayı olan müze, İran’daki en seçkin mimariye sahip saraylardan sayılıyormuş.
Yeşil Saray, Kaçar dönemi sonunda inşa edilmiş ve Pehveli döneminde büyük bir tadilat geçirmiş. Saray adını, dışını kaplayan yosunlu yeşil taştan almış.
Reza Şah burada sadece bir yıl yaşamış, daha sonra özel konuklarına resepsiyon vermek için kullanmış.
Saray İran süsleme sanatının iyi bir örneği olarak gösteriliyormuş.
Akşam otobüsle İsfahan’a gideceğim için, eve gidip dinlenmeye karar veriyoruz.
Eve gitmeden önce pizzacıya gidip birer pizza yiyoruz. Her yerde Fanta, Coca Cola, Sprite gibi Amerikan malı ürünler gördüğüm için bu ürünlerin neden ambargodan etkilenmediğini soruyorum Mahdi’ye. Mahdi, bu içeceklerin İran’da üretildiğini ve orijinal olmadıklarını söylüyor.
Eve gidip birkaç saat uyuyorum. Uyandıktan sonra Snapp isimli uygulama üzerinden taksi çağırıp otogara geçiyorum. Azeri taksici, Türkiye’den geldiğimi öğrenince siz bizim misafirimizsin diyerek 3,000 Tümen (1 TL) olan taksi ücretini almak istemiyor. (Bu durumla birkaç defa karşılaştım) Parayı verip iniyorum ve Seiro Safar isimli otobüs firmasından 40,000 (13,50 TL) Tümen karşılığında Vip otobüs bileti alıyorum.
İran vip otobüsleri bizdeki 2+1 koltuklu otobüslerden çok daha konforlu. Çünkü, hem koltuklar daha rahat, hem de koltukların arasındaki mesafe bizdekilerden %50 daha geniş.
İSFAHAN
Uyumakla geçirdiğim 7 saatlik otobüs yolculuğunun ardından saat 06:50’de İsfahan’a ulaşıyorum. Otogarda beni Couchsurfing üzerinden tanıştığım Daina karşılıyor.
Daina ile kahvaltı yaptıktan sonra, Ermeni mahallesi olarak bilinen bölgedeki Vank Katedrali’ne gidiyoruz.
Vank Katedrali
(Vank Katedrali)
Aziz Kardeşler Kilisesi olarak da bilinen Vank Katedrali, Osmanlı – Safevi Savaşı (1603 – 1618) sırasında bölgeye yerleştirilen yüz binlerce Ermeni’nin sürgün edilmesine adanarak 1606 yılında inşa edilmiş. Başpiskopos Davut’un gözetimi altında 1655 – 1664 yılları arasında tasarımda büyük değişiklikler yapılmış. Katedral, tek kubbeli tapınaktan oluşan yapısıyla İran camilerine benziyor. Batı kiliselerinde görülen yarı-sekizgen bir apsis ve yükseltilmiş şelvi ise sonradan eklenmiş.
Müstakil olarak katedralin avlusunda bulunan büyük çan kulesi, hem Ortodoks hem de Protestan mezarlarının üzerinde yükseliyor.
Avlunun bir köşesinde 1915 Ermeni Soykırımı Anıtı bulunuyor. Kiliseyi ziyaret ettiğim esnada anıtın etrafı tadilatta olduğu için fotoğrafını çekemiyorum.
Katedralin avlusunda bir de müze yer alıyor.
Müzenin içinde elle yazılmış, İncil, Kuran ve Gospel örnekleri bulunuyor.
Müze’nin bir köşesini aşağıdaki fotoğrafta da göreceğiniz üzere, Ermeni Tehciri için ayırmışlar. Bu köşede, Anadolu’nun hangi bölgesinden ne kadar insanın tehcir edildiğini gösteren bir haritayla birlikte, “Soykırımı” tanıyan ülkelerin bayrakları ve çeşitli ülkelerden yazarların ve ünlülerin “Soykırım” hakkında yazdıkları ve söyledikleri sözler sergileniyor.
Vank Katerdali Müzesi’ni ziyaret eden yabancı turistlere rehberler tarafından tehcir ile ilgili geniş bilgi veriliyor.
Isfahan Music Museum
Daiana’nın öneresiyle katedralin hemen yanında bulunan İsfahan Müzik Müzesi’ne gidiyoruz.
(Isfahan Music Museum)
Giriş için 30,000 Tümen (10 TL) ödüyoruz.
Yerel müzisyenler Mehrdad Jeihooni ve Shahriar Shokrani tarafından Aralık 2015 yılında kurulan ve finanse edilen bu güzel müzede, İran’ın dört bir yanından 300’ün üzerinde enstrüman sergileniyor. Bu enstrümanların kentin çeşitli tarihi yerlerinde bulunan asırlık resimlerdeki ve minyatürlerdeki tasvirlerinden hiç de farkı olmadığını görünce hem şaşırıyorum hem de hayran kalıyorum.
(Isfahan Music Museum)
Bize rehberlik eden müzisyenin söylediğine göre; müzedeki en ilginç enstrümanlardan biri olan kamancheh, modern kemanın atasıymış ve tar, gitarın öncüsü olarak düşünülebilirmiş. Bu arada müzisyenin kamancheh dediği enstrüman bizdeki kemençe ile neredeyse aynı.
Kısa bir süre önce açılmış olan kilise, Uluslararası Müzeler Konseyi (ICOM) tarafından, İran’ın en iyi özel müzesi ödülüne layık görülmüş.
Ve müzedeki iki müzisyen bize özel bir performans sergiliyor. Hepsi 10 TL’nin içinde, gerçekten inanılmaz. Müzikle çok derinden bağınız olmasa dahi, bu güzel ve sıcak atmosferli müzeden içinizde iyi his ve güzel bir enerji ile ayrılacağınızdan kuşkunuz olmasın.
Mini konserin ardından Daina ile kahve içmek üzere, aşağıda fotoğrafını gördüğünüz otantik kafede kahve içiyoruz.
(Isfahan Ermeni Mahallesi’nde bir kafe)
Daina’nın işi olduğu için kahve içtikten sonra ayrılıyoruz. Ben de Nakş-ı Cihan Meydanı’na doğru yürüyorum. Yazımın içinde birkaç defa belirttiğim üzere, İran taksileri çok ucuz. Ancak ben hiçbir detayı kaçırmamak için İran gibi her yerinden tarih akan bu ülkede yürümeyi tercih ediyorum.
Siosepol Köprüsü
Meydana doğru yürürken İran platosunun en büyük nehri olduğunu öğrendiğim, ancak bugünlerde tamamen kurumuş olan Zayandeh Nehri üzerindeki Siosepol Köprüsü’nden geçiyorum.
(Siosepol Köprüsü)
Ermeni Mahallesi ve New Julfa’yı birbirine bağlayan köprü, 1509 – 1602 yılları arasında Safevi Şahı I. Abbas tarafından yaptırılmış ve Zayandeh Nehri üzerinde bulunan on bir adet tarihi köprüden en büyük olanıymış.
(Siosepol Köprüsü)
Zayandeh Nehri, önceleri, mevsimsel oluşan diğer İran nehirlerinin aksine yıl boyunca önemli bir akışa sahipmiş. Ancak 2010 yılında itibaren başlayan kuraklık, bugün nehrin tamamen kurumasına sebep olmuş.
Siosepol Köprüsü’nü ve Zayandeh Nehri’ni arkamda bırakıp üç önemli eserin bulunduğu Nakş-ı Cihan Meydanı’na doğru yürümeye devam ediyorum. Isfahan’da sıcaklık yaklaşık 25 derece. Ancak, bu kuru sıcak beni terletmiyor, ama yine de susuyorum. İran’da yarım litre suyun fiyatı 1000 Tümen (35 kr). Yarım litre suyun fiyatı ile bir litre benzinin fiyatı aynı.
Nakş-ı Cihan Meydanı
Yaklaşık 40 dakikalık bir yürüyüşün ardından meydana ulaşıyorum.
(Nakş-ı Cihan Meydanı)
İmam Meydanı olarak da bilinen ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan meydan, 1598-1629 yılları arasında inşa edilmiş ve Safevi Şahı I. Abbas’ın eseriymiş.
Meydanın etrafı, Safeviler’den kalma Ali Kapı, Şeyh Lütfullah Cami, Şah Camii gibi tarihi yapılar ile çevrili.
(Nakş-ı Cihan Meydanı)
Meydandaki ilk durağım Ali Kapı oluyor.
Ali Kapı
(Ali Kapı)
Safevi hükümdarı Şah Abbas dönemimde yapılmış olan saray, 17. yüzyılda inşa edilmiş. Eser, ismini Farsça Ali (imparatorluk veya büyük) ve Azerice Qapu (kapı) kelimelerinden almış.
Ali Kapı, Şah Abbas’ın ressamı olan Rıza Abbasi ve Abbasi’nin öğrencileri tarafından yapılmış doğal duvar resimleri bakımından zengin bir yapı. Ali Kapı’nın duvarlarında çiçek, hayvan ve kuş motifleri var.
Sarayın son derece süslü olan kapı ve pencerelerinin hemen hemen hepsi sosyal anarşi zamanlarında yağmalanmış. Sadece üçüncü katta bulunan bir pencere zamanın yıkımlarından kurtulabilmiş. Ali Kapı, son Safevi hükümdarı Şah Sultan Hüseyin’in saltanatı sırasında büyük ölçüde onarılmış ve restore edilmiş. Ancak restorasyondan kısa bir süre sonra Afganlar’ın saldırısına uğramış ve harap olmuş.
Merdivenlerden çıkmaya çalışırken dönüp bana poz veren tatlı bir kız çocuğu ile karşılaşıyorum.
Ve sarayın terasında bu baba-oğul ile İran ve Türkiye hakkında sohbet ediyoruz.
İranlılar, şimdiye dek tanıdığım en misafirperver, yardımsever ve nazik insanlar olabilir. Türkiye’den gelenlere ayrı bir sempati duyuyorlar. Ve onca muhteşem müzisyene sahip olmalarına rağmen bizim arabesk müzik yapan Türk müzisyenlere bayılıyorlar. Yani biz Mohsen Namjoo seviyoruz, onlar İbrahim Tatlıses.
Ali Kapı’dan sonraki durağım, Ali Kapı’nın hemen karşısında yer alan Şeyh Lütfullah Camii oluyor.
Şeyh Lütfullah Camii
(Şeyh Lütfullah Camii)
Şeyh Lütfullah Camii, Safevi hükümdarı I. Abbas döneminde, 1615-1618 yılları arasında inşa edilmiş. Camii, Safevi mimarisinin başyapıtlarından biri olarak kabul edilmekteymiş.
Cami, Baş Mimar Şeyh Bahai tarafından yapılmış. Arthur Upham Pope’nin tavsiyesi üzerine Rıza Şah Pehlevi, 1920’lerde caminin yeniden inşasını ve onarılmasını sağlamış.
Minaresi olmayan ve diğer camilere göre daha küçük olan Şeyh Lütfullah Camii, sadece saray üyelerine hizmet vermekteymiş ve halka açık değilmiş.
Ali Kapı’nın hemen karşısındaki camiye, halkın arasından geçeceği için sakınan Şah Abbas, Ali Kapı ile cami arasına tünel inşa ettirmiş.
Mimarisine ve üzerindeki motiflere hayran kaldığım Şeyh Lütfullah Camii’nden çıkıp, Nakş-ı Cihan Meydanı’nın güneyinde bulunan ve Şah Camii olarak da bilinen Mescid-i Şah’a giriyorum.
Mescid-i Şah
(Mescid-i Şah)
Mescid-i Şah; Şah Camii, Mescid-i İmam, Mescid-i Sultani-i Cedid ve Cami-i Abbasi isimleriyle de biliniyormuş.
(Mescid-i Şah)
Şah I. Abbas’ın İsfahan’ı yeniden imar etme faaliyetleri çerçevesinde, 1612 yılında tamamlanmış olan Nakş-ı Cihan Meydanı’nın güneyindeki Mescid-i Şah’ın yapımına, Mimar Üstad Ebü’l Kasım’ın idaresinde aynı sene başlanmış. Cami Şah Safi döneminde, 1631 yılında tamamlanmış. Kitabelerden daha sonraki dönemlerde de cami içinde imar faaliyetlerinin olduğu, ana binanın ek kısımlarında çalışmalar yapıldığı anlaşılıyormuş.
Caminin muhtelif kısımlarında yer alan kitabelerde, cami yapımında çalışmış usta ve mimarların isimleriyle birlikte hükümdar emirnamelerine rastlanıyor.
(Mescid-i Şah)
1844 yılında meydana gelen depremde minareler eyvandan ayrılmış ve eyvanın içinde derin çatlaklar oluşmuş.
1845 yılında Kaçar Şahı Muhammed’in yaptığı önemsiz tamiratın ardından 1932 yılında daha geniş bir onarıma tabi tutulmuş.
Nakş-ı Cihan’da dört saatin nasıl geçtiğini anlamıyorum. Meydandan çıkıp yemek yiyebileceğim bir yer arıyorum.
(İsfahan Çarşısı)
Sabah Daiana bana evin anahtarını vermişti. Eve geçmeden önce küçük bir restoranda oturuyorum. İran pilavı, salata ve gazoz için 12,000 Tümen (4 TL) ödeyip eve geçiyorum.
Daiana ailesi ile birlikte kalıyor ve bu evde sadece Couchsurfing’den gelen misafirlerini ağırlıyor. Bu stüdyo daire, içinde Amerikan mutfağın olduğu bir odadan oluşuyor.
Yer yatağını serip uykuya dalıyorum.
Erkenden uyanıp Daiana’ya evin anahtarını teslim ediyorum ve evden ayrılıyorum.
İsfahan Ulu Camii
İsfahan’daki son durağım Ulu Camii oluyor.
(İsfahan Ulu Camii)
Masjid-e Jameh Isfahan (Mescid-i Cuma Isfahan) olarak da bilinen Ulu Camii, 771 yılında, Abbasi halifelerinden El-Mansur’un 755 yılında kerpiçten yaptırdığı avlulu ve çok sütunlu caminin yerine inşa edilmiş ve Selçuklular, İlhanlılar, Muzafferiler, Akkoyunlular ve Safeviler döneminde yapılan eklemelerle son halini almış.
(İsfahan Ulu Camii)
Isfahan Çarşısı’nın kuzeyinde yer alan cami, 2012 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesin’e girmiş.
(İsfahan Ulu Camii)
Emevi Hanedanlığı döneminde inşa edilmiş olan cami yapılmadan önce bu bölgede Zerdüştlerin ibadethanesi bulunuyormuş.
(İsfahan Ulu Camii)
Ulu Cami’den ayrıldıktan sonra 12:30’daki Şiraz otobüsüne binmek üzere otogara geçiyorum.
Payman Turizm’den 40,000 Tümen ücret ödeyerek aldığım vip otobüse biniyorum. Burada şehirler arası otobüsler gerçekten konforlu. İran’daki otobüslerde Türkiye’de servis arabasıyla yapılan ikram servisi yerine, içinde bisküvi, kek, gofret ve meyve suyu olan bir kutu veriyorlar. Çay ve kahve servisi ise bulunmuyor.
ŞİRAZ
Yedi saatlik otobüs yolculuğunun ardından 19:30’da Şiraz otogarına ulaşıyorum. Couchsurfing’den bulduğum ve geceyi evinde geçireceğim Fourugh (Füruğ) isimli arkadaşım Whatsapp’tan bana konum gönderiyor. Snapp uygulaması ile taksi bulup 15 dakika sonra Füruğ’un evine varıyorum. Taksi için 15,000 Tümen (5 TL) ödüyorum. Füruğ annesi ve erkek kardeşi ile kalıyor.
Bugün Füruğ’un arkadaşı Nazenin’in doğum günü. Füruğ ve arkadaşları ile birlikte Nazenin’in doğum gününü kutlamak için dışarı çıkıyoruz.
Nazen’in doğum günü (Şiraz)
Nazenin’in doğum gününü kutladıktan sonra eve dönüyoruz ve güzel bir uykuya dalıyorum.
Füruğ’a veda edip Naranjestan olarak da bilinen Qawam House’a gitmek üzere taksiye biniyorum.
Qawam House
(Qawam House)
Qawam House, Şiraz’da geleneksel ve tarihi bir ev. Mirza İbrahim Han tarafından 1879 ile 1886 yılları arasında inşa edilen ev, Qawam ailesine aitmiş. Aslında tüccar olan Qawam Ailesi, Zand Hanedanlığı döneminde hükümet üzerinde söz sahibi olmuş.
(Qawam House)
Victoria Dönemi Avrupası’ndan esinlenerek inşa edilen ev, hala 19. yüzyılda üst sınıf ailelerin sahip olduğu inceliği ve zarafeti koruyor.
(Qawam House)
Aynalı sundurma; çeşmeler, palmiyeler ve çiçekli bitkiler ile tasarlanmış küçük bir bahçeye bakan evin odak noktası.
(Qawam House)
2. Pehlevi döneminde ev, Arthur Upham Pope ve Richard Nelson Frye tarafından yönetilen Pahlevi Üniversitesi Asya Enstitüsü’nün merkezi olmuş. Frye ve ailesi bir süre bu evde yaşamışlar.
Ev bugün halka açık bir müze olarak hizmet veriyor.
Comments